16 Nisan 2009 Perşembe

Sellülit Nedir, Ne Değildir ?

"Güzel Ol Bugün Yarın ve Daima" Adlı kitabımdan bir bölüm;

SELLÜLİT DİŞİLİK DURUMUNUN BİR BAŞKA CİLVESİDİR !

Doğanın kadınlara verdiği birçok imtiyazın bedellerinden biri de maalesef sellülit’tir. Bu sorun tümüyle dişi hormon yapısının bir sonucudur . Nitekim, sellülit’i olmayan kadın o kadar azdır ki, 10 kişiden 8’inde açıkça farkedilirken, ancak 2 tanesi, bu konuda biraz daha şanslı sayılabilir.

Bu kabus, portakal kabuğu gibi pürtüklü bir görünümde, özellikle kalça ve bacaklarda göze çarpar. Cildin pütürlü ve yumrulanmış yapısı nedeniyle sellülit, “portakal kabuğu” na benzetilir ve tıbbi metinlerde bile böyle tarif edilir. En çok görüldüğü yerler; kalçalar, uyluğun arka yüzü, bacak içi, diz çevresi, karın bölgesi, kolların dış ve iç kısımlarıdır.

Sellülit sadece kadınlara özgüdür. Çünkü kadın ve erkek derisinin doğal yapısı birbirinden farklıdır. Kadın derisinde yağ birikimi dikey yönde olurken, erkeklerde yağ birikimi yatay yöndedir. Erkeklerde yatay olan yağ tabakası, yapısal olarak , sellülit birikimine müsait değildir. Ayrıca erkek vücut yapısı daha az yağ depolar, su tutma özelliği de kısıtlıdır. Bunlara ilaveten kas yapısı da farklıdır ve üst deri tabakaları daha kalındır. Tüm bu nedenlerle erkek vücudunda sellülit oluşmaz.

Yani sellülit , aynı kıvrımlı vücut hatları, göğüsler, yumuşak kaslar, sakalsız yüzler gibi bir dişilik özelliğidir. Artık teselli mi, teslimiyet mi bilinmez ama, zaman zaman sellülit’in cinsel çekicilik ölçüsü olduğu bile yazılıp çizilebilmektedir. Bu teselli tabii ki kadınları avutmaya yetmez. Sütun gibi bacaklara sahip olmak varken, portakal kabuğu gibi yumrulanmış bir cilt görüntüsü baş gösterince, kalçalarda gevşeme başlayınca, kadınlar dehşete kapılırlar ve estetik merkezlerine koşarlar. Üstelik incecik vücutlar bile sellülit’den nasiplerini alırlar. Gerçekten güzellik salonlarına yapılan başvurular konularına göre taranacak olursa, şikayetlerin ilk sırasında sellülit bulunur. Bu açıdan bakıldığında, bu konunun sosyal bir boyut taşıdığı söylenebilir.

Günümüzde kozmetik sorunlarla, tıbbi olanları; sosyal sorunlarla, bireysel
olanları ; ruhsal sorunlarla, bedensel olanları birbirinden ayrıştırmak, birini diğerine üstün tutmak imkanı kalmamıştır. Değerler öylesine sosyalleşmiş durumdadır ki, sorunun boyutu veya özü ne olursa olsun, insanı kendisiyle barıştırmak için her sektör kendi elinden geleni seferber etmek zorunda kalmaktadır.

Sellülit, modern güzellik anlayışının ve genel olarak “Moda”nın ön plana çıkardığı sosyal ve kozmetik , kısmen yapay bir sorun gibi görülebilir. Ama esasında bundan ibaret değildir. Sellülit oluşumu da tedavisi de sağlık sorunlarıyla iç içedir.

Klinik çalışmaların geçmişi
Sellülit deyimi ilk defa 1922 yılında Alqueir ve Parvot adlı doktorlar tarafından kullanılmıştır. Ancak araştırmalar daha eskidir. 1882 yılında İtalyan hekimler sellülit’in patolojik sınıflandırmasını yapmışlar ve gelişme seyrini belirlemişlerdir. Günümüz Fransız Tıp Ekolünde sellülit, Paniculopathie Edemato Fibro Sclerotique (POFS) olarak tanımlanır.

Özellikle Dr. Bartoletti ‘nin çalışmaları sonucunda ; sellülitin kadınların sekonder bir dişilik özelliği olduğu, normal dokunun bir kadınlık özelliği olarak değiştiği, yağ hücrelerinin büyümesi ve değişime uğraması sonucunda meydana geldiği , kesinlik kazanmıştır.




Selülit’in yapısal nedenleri


Selülit deformasyonunun, hormonal yapıdan kaynaklanan iki temel nedeni bulunur: Kadın vücudunun doğal yağ dokusu ve sıvı toplama özelliği.

Doğal yağ dokusu:

Sellülit’in en temel nedeni , kadın vücudundaki yağ tabakalarının yapısal özelliğidir. Bölümüm başında belirtilmiş olduğu gibi, yağ dokusu erkeklerde yatayken, kadınlarda dikeydir. Bu dikey doku, yağ hücrelerinin kolayca birleşip birikmesine yol açar. Birikim yoğunlaşma ile sonuçlanır. Bu durum kılcal damarlardaki kan dolaşımını zorlar. Kan dolaşımında yetersizlik başlayınca, o bölgelerde hücre beslenmesi ve yenilenmesi durur. Bu defa yağ hücrelerinin etrafında bir protein tabakası oluşur ve kılcal damarlar daha fazla hasar görür. Tecrit olan ve beslenemeyen yağ tabakaları deformasyona uğrar.

Sıvı toplama özelliği:

İkinci bir yapısal neden de, kadın vücudunun su toplama özelliğidir. Adet dönemlerinden önce ve gebelik sırasında ödemler sorun olur ve vücudun bu karakteri gayet net bir şekilde kendini gösterir. Bu eğilim dolayısı ile yağ hücrelerinin içinde zamanla sıvı toplanır. Bunun hızı ve miktarı metabolizmanın özelliklerine bağlı olarak değişir. Kadın vücudu özellikle kalça ve bacaklardaki yağ hücreleri içinde ve çevresinde su depolamaya meyillidir. Aylar ve yıllar boyunca kendi seyrinde devam eden bu sıvı birikimi sonucunda yağ hücreleri sertleşir ve kalınlaşır.

Sellülit’in tıbbi gelişme seyri

Sellülitin belirli bir aşamasında olunduğundan sözetmek zordur.
Sorunun değişik evreleri, aynı kişide, eş zamanda seyreder.

Başlangıçta normal yağ dokusu:
Belli bölgelerde biriken yağ kümelerinin, başlangıçta normal yağ dokusundan hiçbir farkı yoktur.

Normal doku bozulmaya başlar:
Ancak ileri dönemlerde cildin mikroskopik dolaşım bozukluğuna bağlı olarak ödem oluşur. Su toplayan yağ hücreleri sertleşir ve normal doku vasfını kaybetmey başlar.

Normal yağ dokusu kaybolur:
Bu gelişmenin sonunda fibrosklerotik doku meydana gelir ve normal yağ dokusu kaybolur .

Yağ hücreleri tüm özelliğini kaybeder:
Bundan sonra da sellülit’in son evresi olan tam skleroz gelişir. Artık Liposkleroz yani yağ hücrelerin bütünü ile özelliğini kaybetmesi söz konusudur. Mikro ve makro adacıklar oluşur ki bunlara nodüller denir.

*Herşey , yağ dokusu etrafında su toplanmasıyla başlar. Sonunda yağ hücresinin liposkleroz’a dönüşmesiyle sellülit doruğa ulaşır. Vücutta su toplanması bir ölçüye kadar normal olsa da fazlası dolaşım bozukluğundan kaynaklanır . Dr. Curri’nin hücresel düzeydeki araştırmalarına göre, ödem yani su toplanmasının sorumlusu, kılcal toplar damarlarda (kapiller-venoz) meydana gelen dolaşım bozukluğudur.

Sellülit’i Arttıran Etkenler
Sellülit oluşumu esas olarak kadın doğasının özellikleri ile ilgili olsa da her kadında aynı derecede görülmez. Her konuda olduğu gibi, kalıtımsal faktörler eğilimi arttırır veya daha düşük bir seviyede tutar. Ancak sellülit’leri arttıran bir diğer önemli etken de yaşam tarzı ile gelen alışkanlıklardır. Bunlar ise kontrol edilebilir ve sonuçlarıyla baş edilebilir. Bir başka deyişle alışkanlıklar düzeltilerek, sellülitlerin artması engellenebilir veya sınırlanabilir.

Hormon ve Dolaşım Bozuklukları:
Bazı durumlarda normallik sınırlarını aşan hormonal faktörler olabilir. Her biri başlı başına birçok sorunun kaynağı olan bazı hastalıklar ile hormon ve dolaşım bozuklukları, sellülit’in de ilerlemesine yol açarlar.

Bunların başlıcaları;

 Kadınlık hormonu östrojenin normalden fazla salgılanması,
 Herhangi bir nedene bağlı olarak vücutta kortizon’un artması,
 Şeker hastalarında , yetersiz insülin salgısı sonucunda mikro dolaşımın bozulması,
 Guatr hastalarında , tiroid hormonu seviyelerinin bozulması ve buna bağlı metabolizma değişimi,
 Toplar damar ve lenf dolaşımı yetersizlikleridir.

Yaşam Tarzı:
Yukarıda sayılan olası bozukluk ve yetersizlikler dışında son olarak da beslenme alışkanlıkları, hareketsiz bir yaşam, kahve, sigara ve bedenin duruş bozuklukları, sellülit’in ikincil nedenleri olarak sayılabilir.

Gerçekçi olmak gerekirse, hareketsizlik ve hatalı beslenme tek başına sellülit’e yol açmaz. Ancak eğilimi arttırır veya tedaviyi baltalar. Buna rağmen, genetik olan nedenleri kontrol etmek fazla mümkün değilken, yaşam tarzına ait faktörleri yönetmek elimizdedir. Bu nedenle, ikincil nedenler olarak saydığımız bu faktörler, sellülit’le mücadelede, elimizdeki en değerli olanaklar haline gelir..

Dr. Yasemin F. Amato

"Güzel Ol Bugün Yarın ve Daima" Adlı kitabımdan bir bölümdür.

NOT: Bu yazıdan yararlanmak istiyorsanız lütfen Dr. Yasemin F. Amato'ya ait olduğunu belirtiniz ve kaynak gösteriniz.

Hiç yorum yok: